Şiirlerim
Geceler Kara Borsa - YALNIZLIK değerlidir dostum / vahide uğur
EBEDİ BİR DUYGUDUR YALNIZLIK
ALIŞMAK LÂZIM
Yalın olmaktır YALNIZLIK...
Yalansız BEN olmaktır...
Kendine dönmek,
Kendini okumak,
Kendini tanımaktır...
YALNIZLIK;
fazla ÖZGÜRLÜĞÜN öbür adıdır,
anlamdaşı da desek olur hani...
yalnızlık GEREKLİDİR bir de
sözgelimi kuluçkaya yatmış nice sıkıntıları
kedi tırmığı bir yelek işleyerek çözmesidir
bir kadının,soba başında...
yalnızlık DEĞERLİDİR
ne bileyim,
Pastör' ün bilgiyi mayalaması;
Arşimet'in "Evreka !" sı ;
V.Gogh'un karanlık yaşamının "Yıldızlı Gece"si;
yahut Picasso'nun savaşlara "Ağlayan Kadın"ı...
YALNIZLIK...
nice icatların mucidi, MUCİZESİDİR bil ki...
HEEY dostum!
asma yüzünü bu ebedî duyguya hadi!
YALNIZKEN yapabildiklerimiz kadar
var olacağız belki...
vahide uğur
Geceler Kara Borsa
TANRI DAĞLARINDAN GÖKTANRI GİT DEMİŞ BANA
Tanrı Dağları’ndan Göktanrı
Git ! demiş bana.
Atalarının ruhu emanet doruklarıma.
Tanrı Dağları’ndan Göktanrı
Git ! demiş bana.
Sür katarını ve deli taylarını gökte,
Güneşten arda kalanlara.
Vardığın yerlerde koç başı düşler ara.
Tanrı Dağları’ndan Göktanrı
Git ! demiş bana.
Kartal kanatlı dağlara yasla başını karanlıkta
Ve ilerle ufukları hiç bitmeyen aydınlıkta.
Hayallerin gözlerinin uzantısında.
Git ! gidebildiğin kadar uzağa.
Tanrı Dağları’ndan Göktanrı
Git ! demiş bana.
Ey mayası ezelden karılan toprağıma !
Ey kurduğu her düşü dönüştüren destana !
Eyerinde boy verdiğin atlarını kaldır şaha !
Tunç kapılar açacağım
Kızıl Alma’ya , Turan’a...
Nereye bu yolculuk diye sorma !
Git ! diyorum.
Git ! diyorum sana...vahide uğur
Geceler Kara Borsa
ÇOCUKLUK HER ZAMAN İÇİNDE DURSUN
çayırlara gizlenmiş baharı
aşkınla ara
tut tutuştur bakışlarını
güneşten arda kalanlara
ağaçların şahitlik etmediği aşktan
ne hayır çıkar...vahide uğur
kimi zaman
bir gülüşe
ömür verilen takas,
kimi zaman
belkileri neyselerden ayıran
makas...
böyledir işte,
bitmeyen cümlelerin
öznesidir “aşk”...
vahide uğur
Gönlümün Çöpsüz Üzümleri
*****
.
NEDEN 29 EKİM
Cumhuriyetin ilanından 2 yıl sonra,
Ekim 1925’te Fahrettin Altay Paşa Çankaya’da Atatürk’ün misafiridir.
Zihnini hep meşgul eden,
Cumhuriyetin niçin ve neden 29 Ekim’de ilan edildiğini öğrenmek ister.
Anlattıklarına kulak verelim:
Atatürk ; hep mazlum milletim derdi...
Cumhuriyetin ilanından epey bir süre geçmişti.
Ben de, hep neden 29 Ekim diye kendi kendime sormuşumdur.
Bir gün Çankaya’da, ‘‘Paşam benim dikkatimi çekmiştir. Hep düşündüm.
30 Ekim 1918 günü mütareke ilan edildi.
Adana’daki karargâhınızdan Başkent’e (İstanbul’a) verdiğiniz şifreyi hatırlıyorum.
Şimdi aradan zaman geçti, Cumhuriyet’imizin ilanının 29 Ekim gecesine gelmesi
acaba bir tesadüf müdür? Üç gün evvel, beş gün sonra da olabilirdi’ diye sordum.
Bunun üzerine Atatürk şunları söylüyor:
“Mütarekenin ilk günlerini hatırlarsın.
Osmanlıyı yok sayan ; Türk milletine asla var olma imkanı vermeyecek olan
25 maddelik “Mondros Ateşkesi” Osmanlı Bahriye Nazırı tarafından
Limni adasının Mondros Limanı'nda Agamemnon zırhlısında
****30 Ekim 1918 akşamı imzalanmıştı.****
Stratejik tüm noktaların işgali, ordunun terhisi,tersane,tünel,boğazlar,demiryolu,
limanlar,donanma ve cephanelerin teslimi gibi askeri tedbirleri ile
“30 Ekim 1918 Mondros”yok oluşumuzun resmîleştirilmesiydi.
Saray ve hükümet teslimiyeti kabul etmişti.
Hükümet sarayın, saray da İtilaf Devletleri’nin elinin altına girmişti.
Saray bu halinden memnundu.
Fakat, ben bunu kabul edemezdim.
Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek,
bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek,
ortadan kaldırmak isteyenlere karşı
harekete geçmeyi kendime görev addetmiştim.
Dünyada tek başımıza idik,dostumuz yok düşmanımız çoktu;
fakat yurdumda, benim inandığım ideale(düşünceye)
benimle beraber olanlar da bağlandılar ve bu onurlu netice hasıl oldu.
Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı.
Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı. Peki,
30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti?
*****Dört yıl. Biz,29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan ettik.****
İşte beş yıla sığdırdığımız bu büyük inkılap...
bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş hangi milletin tarihinde vardır bu?
Bu mazlum millet kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır,
çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükafatı işte budur.
Bütün dünya bunu görmüştür. Daha da görecekleri vardır.
Beni en çok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir...
****Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası günlerdeki çektiğim azabı bilirsin Fahrettin Paşa.
Yanımdaydın. Mondros 30 Ekim’dir. Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu da bir milletin,
mazlum bir milletin âhıdır.****
Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır.”dedi.
Atatürk sonra bir an durdu,
bana baktı ve sonra elini masanın üzerine vurarak:
*****“Deyiniz ki, bu tarihten silinmek istenen bir milletin öcüdür…”*****
Fahrettin Altay’ın “Ama bundan hiç bahsetmediniz” demesi üzerine,
Atatürk ****”Övünmek olur, övünmek benimle beraber bu mefkureye(ideale) inananların,
milletin ve ordunun da hakkıdır”****der.
Fahrettin Altay’ın Atatürk’ün bu olaya bakışıyla ilgili düşüncesi şudur:
“Dâhi odur ki,
ileride herkesin takdir ve kabul edeceği şeyleri ilk ortaya koyduğu vakit
herkes onlara delilik der” diyen Atatürk,
****Cumhuriyetin tarihini seçerken bile,
dünyaya ve Türk ulusuna bir deha örneği daha göstermiş oluyordu.****
Her anlamı ile büyük Türk ulusunun öz ve aziz malı olan “Cumhuriyet”
kıymetli evlatlarının elinde daima yükselecek
ve sonsuza dek yaşayacaktır...Gazi Mustafa Kemal Atatürk
*****
Bu Web sitesindeki tüm yazı,şiir,resim ve grafikler şahsıma aittir.
🇹🇷TC Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu🇹🇷Bu Web sitesinde bulunan hiçbir bilgi; önceden izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden, kod ve yazılım da dâhil olmak üzere, değiştirilemez, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, başka bir lisana çevrilemez, yeniden yayımlanamaz, başka bir bilgisayara yüklenemez, postalanamaz, iletilemez, sunulamaz ya da dağıtılamaz. Sitenin bütünü veya bir kısmı “kaynak gösterilmeden” başka bir web sitesinde izinsiz olarak kullanılamaz.12.12.2002 Vahide UĞUR
*******
Sokakta üstü başı kirlenene kadar oyun oynayan o çocuklar, içlerinde en temiz çocukluğu barındırmış meğer...Bir şey daha dikkatimi çelmiştir hep bu hayat resminde,neden çocukları mutlu eden davranışlar büyükleri hep somurtur ! Yoksa yaşanmamış bir çocukluğa atıfta mı bulunuyor bu yüzler bize ...
Bir yazım vardı sitemde
20 yıl evvel yazmışım günlüğüme :
aynı siyahlardan
karamsarlık dokumazsa büyükler;
ayakların düşündüğü
ellerin konuştuğu
YALANSIZ bir muhabbet
sahnesidir SOKAKLAR...
O vakit gözleri
yaşarsa bile,
taa gönülden
GÖKKUŞAĞI çocuklar...
vahide uğur
******
Yıllar önce dizeleriyle başlayan hayranlığım kendisini okudukça,iç dünyasını keşfe çıktıkça katlanarak artmıştı...Kitapları yetmiyor, beğendiğim sözlerini dosyalarda topluyor, çıktısını alıyor ve yanımda(ezberimde) taşıyordum eskiden...Halen bilirim o güzel dizelerin büyük çoğunluğunu ezbere;derken tanımak kısmet oldu kendisini...Oyuncaklarla çocukların hayallerini yaşatmak isteyen kültür adamımız Sunay Akın yazarken de sahnede konuşurken de doğal yaşamında da tarihteki bir sürü hikayeyi çağrışım zinciriyle birleştirip konuyu güncel yaşama bağlayarak; yetişkinlerin de hayal ve bilgilerini çoğaltabilen bir edebiyat diline sahip farklı bir usta...Nitelikli araştırmaların ürünü olan ve tarihten seçtiği bilgileri,insan yaşamlarını, edebiyat sandığından çıkarıp şiir ve masalla harmanlayarak bize sunan bir “yazar” ,bir “aydın”,bir “sanatçı”...
Kendisini tanımak bana onur verdi...
Teşekkürler Sunay Akın...
vahide uğur
*****
Bela Bartok Kimdir ?
Bela Victor Janos Bartóc ( 1881 - 1945 )
Müzik otoriteleri onu müziğin 4. b’si (Bach,Beethoven,Brahms,Bartók)olarak kabul ederler.
Macar piyanist,besteci ve yaşamı boyunca 10 bine yakın halk ezgisini kayıt altına alan bir müzikolog.
1936’da Ankara Halkevi nin davetlisi olarak Türkiye’ye gelip halk müziği derlemeleri konusunda konferanslar veren Bartoc’a Adana civarındaki Yörük Türklerin ninni ve türkülerini inceleyeceği gezide, ‘ilk devlet sanatçısı’ unvanını da taşıyan Türk etnomüzikolog Ahmet Adnan(Saygun)eşlik eder.
Adana, Osmaniye çevresinde 100’ün üzerinde türkü ve ninniyi mum rulolar üzerine kaydedip taş plağa geçirerek,onların günümüze kadar ulaşmasını sağlayan çalışmaları Macar Bilimler Akademisi’ne bağlı Bela Bartok Arşivi’nde bulunmaktadır.Osmaniye’de ise onun Türkiye’deki izlerini canlı tutan bir sergi vardır.
Çocuklar için hazırladığı ve onların dünyasına atfen Mikrokozmoz adını verdiği piyano metodu,bugün Türkiye’de hâlen en çok başvurulan kaynaktır.
Tabi tüm bu çalışmalarda T.Tarih ve T.Dil Kurumları nı kurarak,halkın dilinde ve bilincinde ne varsa hepsini ciddiyetle inceletip kültürden sanata uzanan o kalın çizgiyi ilk gören lider M.Kemal’i ve emeklerini de saygıyla hatırlamamız gerekir.
ARCHIVES 🇹🇷TÜRKİYE // vahide uğur
*****
VİRAL DÜŞLER
yarınsızlıktan önce
viral düşler takılıyor peşime
uyku zamanı...
bir bakıyorum,
hiç kazak giymemiş
bir Kamboçyalıyım
bir tapınakta...
bir bakıyorum,
kara dudaklı bir istiridyede
uzanmış tavuskuşu tonlarında
bir inciyim Tahiti’de bir kumsalda...
vahide uğur / Bedia romanından
*****
30.ANKARA ULUSLARASI FİLM FESTİVALİ
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından desteklenen ve DKIAV’ın (Dünya Kitle İletişim Araştırma Vakfı)emek verdiği 30.Ankara Uluslararası Film Festivali İlk olarak 1988 yılında “Ankara Film Şenliği” adıyla M.Tali Öngören ve A.Nesin önderliğinde gerçekleştirilmiştir. 1991 - 2004 Körfez ve Irak Savaşı’nın yarattığı olumsuz etkilerinden ötürü sekteye uğrayan festival,başlangıçtan günümüze (öncelikli hedefi olan) Türk sinemasının gelecek kuşaklarını şekillendirme amacını daha da genişleterek çeyrek asrı aşkın bir saygınlıkla uluslararası alana yayılmıştır.
Başkentimizde uluslararası konukları,sinemaya emek vermiş deneyimli sanatçıları,bilge akademisyenleri,geleceğin yeteneklerini ve sinemaseverleri bir araya getirecek olan 30.Ankara Uluslararası Film Festivalinde oyuncu,yapımcı,yönetmen ve fotoğraf sanatçılarımıza şimdiden başarılar diliyorum...vahide uğur / ARCHIVES 🇹🇷TÜRKİYE
*****
GİTMEK İÇİN SEBEP YOKTU
insanı
döndürüp dolaştırıp
kendine geri getiren
izafi bir yolculuktu yaşam ;
kapının koluna
uzanacak çağa
geldiğimiz vakit başlayan...
vahide uğur / Bedia romanından...
*****
seni görmediğim günden beri
yakamı bırakmadı yokluğun...
bense buna rağmen
hayal kurmakta ustayım hâlâ
ve umutlarımın en sevdiği gün : YARIN...
vahide uğur / Bedia romanından
((((her gün sabah oluyor diye
bir RÜYA bitmez)))
*****
...
bir halk kütüphanesi
tenhalığındayım yine...
gönül raflarımda
gelecekten söz eden
“geçmiştekiler”
suspus...
vahide uğur / Bedia romanından
#Kütüphane Haftası kutlu olsun
****
bak bir gün daha doğdu
bir güneş daha battı Bedia ,
ve bir gün daha yaklaştı vuslat...
vahide uğur / Bedia romanından
****
27 Mart 2019 / Çarşamba
Takvimler için sıradan bir gündü.İşten eve dönüyordum.Çocukken kendimi huzursuz hissettiğim anlarda “tek çarem” dediğim gökyüzüne havayı koklaya koklaya bakardım.Yaya yalnız yürürken yine öyle yaptım.Sevdiklerimizin soluğuyla dolu bu hava bu gök bugün hissedilmek istiyordu besbelli.Ruh halime tanıdık kurşun renkli bulutlar,kapalı bir hava,kararsız yağmur...
Radyoyu açıp karşıma çıkan ilk şarkı eşliğinde bu yolun bu havanın görüntüsünü paylaşmak istedim.Telefonu koltuk başlığına sabitlerken bir yandan da bu havaya en çok Edith Piaf yahut Andrea Bocelli yakışır,diyordum. Olmadı,Astor Piazzola’nın o çok sevdiğim Oblivion (unutulmak) şarkısı...Hadi bakalım! diye açtım radyoyu.Tarafsız davranıp şansa bıraktığım radyoda, İbrahim Erkal “unutmayacağım”diyordu.Neyi,kimi,nasıl,niçin bilmiyorum ama “unutmayacağım”diyordu işte...Gerçi yıllar önce acı ve çaresizlik ön planda diye ‘büyük’ konuşup ‘küçük’ gördüğüm arabeski, Müslüm Gürses’in yaşamına empati kurarak anlamaya ve beğenmeye başlamıştım ama bugün radyoda bana denk gelmesini de beklemiyordum doğrusu...Yıllar yılı köy yollarından gelip şehrin eteklerine üvey evlat gibi yapışan bir halkın hicretini,sefaletini,pişmanlığını,tutunamayışını ancak sabahçı kahveleri yahut konfeksiyon atölyelerinde duymaya alıştığımız bu müzik anlatabilir diye düşündük belki de..Neyse,herhalde herkesin yaşamında unutmadığı,unutamadığı bazı şeyler vardır tesellisi ve her müzik kendi içinde evrensel bir duygu tohumu barındır görüşüyle şarkıyı dinlemeye,hissetmeye başladım...
....
Ve sen gidiyorsun ben sana aşık
Geri dönmene vermeden ışık
Ben kendi kendimle aklım karışık
Her an sensizliğe ağlayacağım ( İ.Erkal )
....
Bu alaturka hüzün ortamında aslında her şeyi hoş görmeli insan,diye geçirdim içimden.Hiçbir müzik türü yoksulun sırtına giydirilen yamalı (farklı kültürlerin yapış yapış ettiği) bir giysi gibi görülmemeliydi belki de diye düşünürken aklıma N.Kazancakis’in “El Greco’ya Mektuplar”kitabındaki bir dialog geldi.Kazancakis yolda bir papaza rastlar.Papaz, elindeki yeşil yaprağa bakıp bakıp ağlamaktadır. Kazancakis, neden ağladığını sorar papaza. Papaz, “Yaprağın üzerinde, çarmıha gerilen İsa’yı görüyorum” der. Sonra yaprağın diğer tarafını çeviren papaz birden gülmeye başlar. Kazancakis “Peki şimdi niçin gülüyorsun?” diye sorar. Papaz, “Şimdi de İsa’nın yeniden dirildiğini görüyorum” der.Belki de yapmamız gereken papazın elindeki yeşil yaprağı çevirip çevirip bakabilenlerden olmak,eşduyum (empati) yapmak ; yaşamı ve yaşananları anlamaya,okumaya en çok da kendimizi ve kalbimizi okumak...Kim bilir...
Önümdeki yüzlerce sayfadan oluşan günlüğe baktım baktım...Sonra dedim ki : Gizemli hatıralar geleceğe hizmet için bu defterde saklı, hem öyle saklı ki, sokak ortasına dahi atsam benden başka kimselerin anlayamayacağı kadar&he
0 Yorum